top of page

O

 

Loş bir yatak odasında bir kadın ve bir erkek ayakta durmaktadırlar. Erkek gayet şık giyinmiş haldedir. Sanki bir partiye gidecek gibidir. Yaşını göstermeyecek kadar diri ve alımlı bir yüze sahiptir. Gözlerinde hayatı ciddiye almayacak bir gizem saklı gibidir. Kadın ise üzerinde rengi solmuş bir tişört, gayet solgun bir yüzü vardır. Ela gözleri yorgun ve telaşlı bakışlara sahiptir. Adam ile aynı yaşlarda olmasına rağmen geç orta yaşlarda bir görünüme sahiptir. Odada bir yatak vardır. Gayet temiz çarşafları, yorganı ve yastığıyla hiç yatılmamış ve bozulmamış pürüzsüz haldedir. Yatağa uyumlu bir gardırop, komimdin, etajer, makyaj masası, antika görünümlü sallanan koltuk ve ahşap lambri zeminin üzerinde ufak bir halısı ile alelade bir yatak odasıdır.

  

KADIN: Telaşlı ve paniklemiş bir ses tonuyla; “Sağdan soldan dayak yiyip buraya geliyor…”

ADAM: Etrafına meraklı bakışlar atarak; “Kim o? Kim o sağdan soldan dayak yiyip gelen.”

KADIN: “O işte. Pansuman yapıyorum ona, ilaçlarını veriyorum, tarhana çorbası yapıyorum ev yapımı. Başını dizime yatırıp saçlarını okşuyorum. Uykuya dalıyor. Sonra üzerine battaniyeyi seriyorum. Sayıklıyor uykusunda…”

ADAM: Bıyık atından gülümseyerek; “Eğer böyle davranıyorsan bilerek dayak yiyordur.”

KADIN: En saf ve sevecen bir anne edasıyla; “Alnına öpücük konduruyorum. Gülümsüyor. Belki evet olabilir. Kendini koruyamıyor. Ateşi çıkmış oluyor, bu anlarda sık sık uykusunda sayıklıyor… Elini bile kaldıramıyor. Hâlbuki karıncayı bile incitemez o.”

ADAM: Kadının bu saf haline içinden kızarak; “Sadece uyuduğuna göre kaldıramadığı tek organ eli değil demek ki.”

KADIN: Bu ironiyi anlayamayacak bir saflıkla; “Dediğim gibi masum bir çocuk o. Kocaman bir adam gibi görünse de çocuk kalmış…”

ADAM: Hala bu kadının ne kadar saf olduğuna içinden kızarak; “Kurt’un Kuzu’ya saldırmadığı nerede görülmüş. Sadece doğru zamanın gelmesini bekliyordur.”

KADIN: Hala o sevecen anne havalarında; “O saldıramaz. Kötürüm olmuş duyguları, hadım olmuş gibi…”

ADAM: Israrla kadının üzerine giden bir tavırla ve kızgın bir ses tonuyla; “İki seçenek var zaten, ya dediğin gibi hadım olmuş, ya da doğru zamanın gelmesini bekliyor”

KADIN: O kadar masumdur ki ne dediğinin farkında bile olmayacak halde; “Yıllardır gelir gider. Çok fırsat geçti ama o denemedi bile. İçindeki saf sevgiden dolayı. Koynuna çırılçıplak yatsam bile ki denedim. Dokunmaz.”

ADAM: İçinden kıs kıs gülerek; “Belki de kaybetme korkusu cinsel tatmin istediğinden daha ağır basıyordur.”

KADIN: O kadar saf ve sevecendir ki; “Evet sanırım.”

ADAM: Kadının bu kadar saf olup olmadığına, böyle bir kadının gerçek mi yoksa hülya mı olduğuna şaşmış bir halde; “Gizli gizli kendini tatmin ediyor mudur ne dersin… Eğer işlevini hala kaybetmediyse muhtemelen.”

KADIN: Hala O’ndan o kadar emindir ki; “Hayır etmiyordur. Sanmam. Kız veya erkek arkadaşı olduğunu görmedim. Hiç bahsetmedi bana. Çok saf bir çocuk. Kafasına vur ekmeğini al. Hiç bir işte tutunamıyor…”

ADAM: Kendini örnek göstermek adına; “Çevremde kime sorsan benim için de aynı şeyi söyler.”

KADIN: Adamın ne söylediğinin ayırdında olamayacak bir derinlikten çıkan bir ses tonuyla; “O Hep melankolik… Bir deri bir kemik…”

ADAM: Kadını uyarma gereksinimi hisseder; “Bak yine fazla derin mevzulara girme sonra başın ağrıyor”

KADIN: O kadar içtendir, o kadar şefkatlidir ki; “Ben de olmasam ona kimse bakmaz. Sokak kedisi gibi gelir kıvrılır kanepeye. Çocukluğuna inmek gerekiyor. Süt ısıtırım ona. İçine çikolata koyarım. Sıcak sıcak içer. Anne şefkati eksik kalmış olabilir. Tatlı tatlı gülümser bana. Bir kedi gibi mır mır sesler çıkarttığını duyumsarım. Sevinirim, ona gülümserim, utanır. Başını öne eğer…”

ADAM: Kadının bir insandan mı yoksa bir evcil hayvandan mı bahsettiğine şüphe getirerek; “Kedi olduğunu düşünmeye başladım zaten.”

KADIN: Hala o şefkatli ses tonunu koruyarak; “Yarım kalır sütlü çikolatası… Esmerdir. Saçlarına aklar düşmüştür. Ben tanıdığımdan beri hep öyle kırçıl saçlıdır. Bir iki parça kıyafeti vardır onun. Valizinde birkaç boxer, atlet, bir iki tişört ve pantolon falan. Ayaklarının koktuğunu görmedim. Bazen başparmağının olduğu çorap delik olur. Utana sıkıla saklar ayağını. Hemen onun için aldığım çoraplardan birini gardırobumun çekmecesinden alır, ona veririm. Teşekkür eder… Hayran hayran… Bakar bana…”

ADAM: Dalmıştır başka âlemlere, izlediği bir filmden sahne gelmiştir aklına, bilinçli bilinçsiz bir şekilde; “Aklıma ‘Bir başkadır’ filmindeki çorap sahnesi geldi gözümün önüne. İzlemiş miydin?”

KADIN: İlk defa içinde olduğu derinlikten sıyrılarak; “Hayır izlemedim.” Sonra tekrar eski ruh haline döner; “Ne kadar sevinir o anlarda bir görsen. Dünyalar onun olur. Mülksüzdür. Yanında hep bir kitap taşır. Çoğunlukla çöp tenekelerinin yanına atılmış kitaplardır. Kırış kırıştır.”

Adam: Kadının aklını kaçırdığına ikna olmuştur; “Hımmm…”

KADIN: Dünyanın en saf, en temiz, en kadınsı ses tonuyla; “Ben alırım elinden… Ütü ile düzeltmeye çalışırım. Her okuduğu kitabı ben de okurum… Bana bırakır her okuduğu kitabı. Kütüphaneme koyarım. Şimdiden 999 kitap oldu.”

 

Adam adeta başımın belası der gibi kadına ve odaya son bir kez göz gezdirerek odadan çıktı. Kadın ise komodinin üzerinde duran kutuyu alarak sallanan koltuğa oturdu. Okuma gözlüklerini taktı ve bir gözü kutuda diğer gözü yatakta olacak şekilde kutunun içindeki kâğıtları adeta yatakta uzanmış yatan birisine okur ve anlatır gibi birer birer tınısı yürek sızlatan bir sesle okumaya başladı…

Bu sitede yayımlanan öykü ve yazıların bütün hakları saklıdır, izinsiz kullanılamaz.  Muhammet Demir ©2016 

  • Facebook
  • Twitter
  • YouTube
  • Pinterest
  • Tumblr Social Icon
  • Instagram
bottom of page