top of page
Yalnız Gezgin

Yalnız Bir Adam

Yaşım ilerledikçe teker teker kaybettim çevremdeki insanları. Şimdi yalnızlığımla tek başımayım. Benimde eşim oldu, çocuklarım… Benimde ailem vardı, annem, babam, kardeşlerim. Çok arkadaşım vardı, çocukluk, çalışma, mahalle, dava… Ama ya şimdi. Hepsi tek tek çıktı hayatımdan. Kimi ilişkilerimde ben suçluydum, kimi ilişkilerimde ise onlar. Sıcağı sıcağına değil asıl şimdi anlıyor insan hayatın değerini. Elbette sizlerde anlayacaksınız benim gibi. Yalnızlık zor. Çok zor. Hiç kimseye kırgın değilim çünkü bende onlar gibi yaptım, tıpkı sizin gibi, senin gibi, bende gençken umursamıyordum hiç kimseyi. Herkes benim gibi yapar. Çünkü herkesin kendine göre bir hayatı, öncelikleri var. Yaşam içinde devinirken anlamıyor insan yaşamın değerini. Hayatımız boyunca nefes alıyor ve veriyoruz. Ama bunun değerini yaşlılıkta anlıyoruz. Her nefes alış verişte biraz daha yaklaşıyorum ölüme. Yapayalnız öleceğim bunu biliyorum. Direnmem ne diye peki, beklentim ne, hala yaşamakta ısrar etmemin anlamı ne. Çok çaba harcadım, gecemi gündüzüme kattım, hayatımı, hayatımızı kazanmak için uzak diyarlara gittim, dilini dinini bilmediğim memleketlerde, her gün ölümle yüz yüze gelerek ekmeğimi kazandım. Karıma, çocuklarıma helal lokma yedirdim. Yorgundum her çalışma dönüşü tek odalı işçi lojmanına geldiğimde ama bu yorgunluğum ailemle gelecekte yaşayacağımız güzel günlerin düşleriyle mutlu düşlerle geçen istirahatlerle geçiyordu birden. Her kuruşumu biriktiriyordum. Ailem için. Ama şimdi koskocaman bir keder. Neye yaradı ki onca çabam, emeğim… Biliyorum bencildim, sevgimi, şefkatimi yeterince iletemedim aileme. Ama ama bu üzerime yapışan ölü toprağını silkeleyecek bir fırsat tanımadı ki hayat bana. Tam bu fırsatı yakalamışken birer birer çıktınız hayatımdan. İtiraf ediyorum ben çıkarttım sizi hayatımdan. Bana izin verin dedim size, bana kendimi toparlamam için kısa bir istirahat istedim sizden. Sonra bu kısa süreliğine istediğim istirahatim sürekli hale geldi. Biliyordum elbette diyalektiği ve her şeyi. Hiçbir şey durağan değildir ki. Sizlerin de özge hayatlarınız vardı. Dertleriniz, tasalarınız, idealleriniz yani. Ben önceliğiniz olamam ki bu saatten sonra. O zaman değil şimdi şu anlarda anlıyorum. Affediyorum sizi. Beni de affedersiniz umarım… Ah içimde volkan gibi patlamayı bekleyen keder… Daha düne kadar alıştım diyordum bu yalnızlığa, kedere. Ama kendi kendimi kandırmışım yıllar boyu. Her gün bir önceki günden daha zor geliyor bunu kavradım. Kederim bu. Bu göğsümün ortasına bir karabasan gibi oturup kalkmayan kederimle yaşamımı devam ettirmek benim kaderim. Her ses, her hareket, bir sızı ile sonlanıyor yüreğimde. Yaşlandıkça hareketlerim daha bir yavaşladı. Artık daha yavaş yürüyorum, adım adım. Daha yavaş eğiliyorum, daha az yemek yiyorum, daha yavaş dokunuyorum, daha az uyuyorum, bazen hiç. Bu yavaşlığıma zıt biçimde zihnim daha duru. Dünyayı, yaşamı, yaşamın anlamını daha iyi kavrıyorum. Zihnimin bu inanılmaz duruluğu içinde ta ilk çocukluğuma değin hayatımda yaşadığım iyi kötü anıları detayına kadar anımsamaya, kendi kendimin özeleştirisini daha sağlıklı yapmama yarıyor. Ancak artık her şey için çok geç. Bu saatten sonra nasıl telafi edebilirim, nasıl kendimi savunabilirim, içine düştüğüm derin kederimden sıyrılabilirim bilmiyorum. Zaman zaman bu dört duvar içinde hapsettiğim evrende ansızın her taraftan fırlayıp karşıma capcanlı şekilde geliyor geçmişte kalan ne varsa. Adına ne derseniz deyin o halüsinasyonlarım, hezeyanlarım… Özlüyor inan, özlüyor ama neyi… Elbette… Elbette her şeyi… Yani geçmişte kalan her şeyi.

Bu sitede yayımlanan öykü ve yazıların bütün hakları saklıdır, izinsiz kullanılamaz.  Muhammet Demir ©2016 

  • Facebook
  • Twitter
  • YouTube
  • Pinterest
  • Tumblr Social Icon
  • Instagram
bottom of page