

.
Melodi
​
İhtiyar adam onca yılın yorgunluÄŸuyla kulübenin sobasının kovasına kömür koyup üzerine odunları teker teker dizip ortasına çıra koyarak yaktı. Bir süre sonra kulübenin içini gürül gürül bir ses kapladı. Odunların yanarken çıkarttığı çıtlama sesleri yayıldı kulübenin içinde. Sobanın deliÄŸinden çıkan ışık kulübeyi aydınlattı. Adam her zamanki gibi kanepesine oturdu. Bu görüntüyü seyretmeye koyuldu. Her zaman olduÄŸu gibi geçmiÅŸ anılarını seyre daldı. Yıllar nede çabuk geçmiÅŸti. Halbuki her ÅŸey daha dün gibiydi. Tek tek tüm dostları gitmiÅŸti. EÅŸi de bir süre önce terk etmiÅŸ, göçmüÅŸtü öteye, cennete. Sanki bir ses duyar gibi oluyordu bir süreden beri. EÅŸiyle dillerine pelesenk olmuÅŸ bir türkünün melodisiydi kulağına çalınan. Dudakları kıpırdamaya baÅŸladı.
Altın YüzüÄŸüm Kırıldı (Hey)
Suya DüÅŸtü Su Duruldu (Hey)
Dediler Yarin Geliyor
İnce Bellerim Kırıldı
Tel Tel Tellerine
Kurban Olam Dillerine Vay
Yıllar önce bu jeodezik kulübeyi yapmışlardı eÅŸi ve çocuklarıyla birlikte. Bu vadinin gözbebeÄŸi olmuÅŸtu bu kulübe. Nazardan sakınmak için boncuk mavisi bir renkle boyamışlardı kulübeyi çepeçevre saran ahÅŸap çatısını. EÅŸi ile son günlerini bu kulübede geçirmiÅŸti. Burada veda etmiÅŸti ona. Burada bu kanepede, bu sobanın karşısında. Uzun bir kış günü ÅŸafağında. En son bu türküyü mırıldanmışlardı onunla. Sonra eÅŸinin koyu kahverengi gözlerinden bir damla yaÅŸ süzülmüÅŸ, eÅŸinin onunla birlikte yüreÄŸi son bir defa atmıştı...
EÅŸi öldükten sonra bu kulübeye yerleÅŸmiÅŸti ihtiyar adam. EÅŸinin ona son bir armaÄŸanıydı adeta bu kulübe.
Sobanın üzerindeki güÄŸümde her zaman su olurdu. Yanan sobanın ısısıyla su kaynamıştı. Çaydanlığın alt demliÄŸine bu sudan doldurdu üst demliÄŸe çay koyup hafif bir su gezdirdi üstünde. Sonra mutfak dolabından tavayı çıkarttı. İçine 2 kaşık tereyağı koydu. Dolaptan 1 kase didiklenmiÅŸ çeçil peynir çıkarttı. Üzerine bir kaşık kadar un ekledi. Çeçil peyniri ve unu karıştırdı. Üzerine su ekledi tekrar karıştırdı. İki kaşık tereyağı koyduÄŸu tavayı sobanın üzerine yerleÅŸtirdi. Sobanın fırın tepsine bir kaç dilim ekmek koydu. DemliÄŸin altındaki kaynamış sudan demliÄŸin üzerine suyu aktardı. Alt demliÄŸe tekrar güÄŸümden su koydu. Bu arada tavadaki tereyağında kızarmış, kulübenin içini tereyağı kokusu sarmıştı. Tavadaki kızarmış yağı içinde az bir yaÄŸ kalacak ÅŸekilde hemen bir tabaÄŸa boÅŸalttı. Tavaya çanaktaki karışımı döktü, tekrar sobanın üzerine koydu. Fırındaki tepsiden kızarmış ekmekleri aldı. Sofraya koydu. Bu arada tavadaki peynir yavaÅŸ yavaÅŸ erimeye baÅŸladı. Tamamen eriyince sobanın üzerinden alıp tabaÄŸa boÅŸalttı. Bu arada çay da demlenmiÅŸti. GüÄŸümün boÅŸalan suyunu tekrar doldurup, demlenen çaydan bir bardak doldurup sofranın başına oturdu. Yine o türkünün melodisini duyumsamaya baÅŸladı. Dudakları kıpırdamaya baÅŸladı. Melodi eÅŸliÄŸinde yemeÄŸini yemeye baÅŸladı.
Atımın Da Nalı Yoktur (Hey)
Üzerinde Çulu Yoktur (Hey)
Gölbaşın Da Yolu Yoktur
Git Gelemem Emmim Kızı
Tel Tel Tellerine
Kurban Olam Dillerine Vay
Ama daha fazla devam edemedi peynir eritmesini yemeye. BoÄŸazında düÄŸümleniyordu adeta lokmalar. Öylece bıraktı. Çay bardağını bir dikiÅŸte bitirdi. Sofrayı topladı. Etrafı temizledi. Çay bardağını alıp sobanın başına çaydanlığa yöneldi. Bir demli çay daha doldurdu bardağına. Sonra kitaplığa yöneldi. Bir kutuyu aldı raftan.
Elinde çay bardağı ve kutu ile birlikte kanepeye, sobanın karşısına yerleÅŸti yine. Kutuyu açtı içinde bir tomar kağıt vardı. Teker teker okumaya baÅŸladı kağıttakileri. Her okuduÄŸu sayfayı tekrar kutuya koyuyordu. Son kağıdı da kutuya koyup kutuyu kapattı. Sonra sobanın aydınlattığı duvardaki gölgelere anılarına daldı yeniden. Birer birer vedalaÅŸtı sobanın aydınlattığı duvarda suretini seyrettiÄŸi dostlarıyla. Işıklar içinde bir süre önce kaybettiÄŸi eÅŸinin suretini gördü. O kadar canlıydı ki eÅŸi. Üzerinde kara ve kızıl renkli bir elbise vardı. İlk tanıştıkları günkü gibiydi. Sessizce gelip yanına oturdu. Başını ihtiyar adamın omzuna yasladı. Adam bir süre önce bıraktığı kutuyu tekrar eline aldı. Yine o sevdikleri türküyü söylemeye baÅŸladılar. Titrek sesi kulübenin içinde yankılandı;
Altınlarım Nal Edeyim (Hey)
Al Hırkamı Çul Edeyim (Hey)
Gölbaşını Yol Edeyim
Ben Gelemem Emim Kızı
Tel Tel Tellerine
Kurban Olam Dillerine Vay
Sonra ela göz pınarlarından bir damla yaÅŸ süzüldü elinde tuttuÄŸu kutunun üzerine damladı. YüreÄŸi son kez attı... EÅŸinin ışığına karıştı ışığı. Son bir kez baktı kanepedeki kendi suretine eÅŸiyle birlikte. Elindeki kutuyu öylesine sıkı sıkı tutuyordu ki. Nihayet ihtiyar adamın yürek sızısı dinmiÅŸ, ruhu huzura kavuÅŸmuÅŸtu.