

.
İnsanları Görmek
Okulu yeni bitirmiştim. Kendime iş arıyordum. O zamanlar seri ilanlar yayımlayan gazetelerden buluşurdu iş arayanlar ve işverenler. “Türkiye Türklerindir” gazetesine verilirdi iş ilanları çoğunlukla. Bende çoğunluk gibi “Türkiye Türklerindir” gazetesinden alıp mesleğime uygun iş ilanlarına bakmaya başladım o gün. Gözüme kestirdiğim ilanları seçerek bir liste oluşturdum. O zamanlar ankesörlü telefonlar vardı, sarı üzerinde “Telefon” yazan. Telefon jetonları vardı. Telefon ankesörünün olduğu yerin köşesindeki büfeden cebimdeki kısıtlı harçlık ile yeteri kadar jeton aldım. Aramaya başladım listemdeki işveren telefonlarını. İlk iki ilana eleman alınmıştı. Üçüncüsüne ise vasıflarım uygun değildi. Dördüncüsü gelin görüşelim dedi. Adresi verdi. Adresi cep defterime yazıp teşekkür ederek kapattım telefonu. O zamanlar dolmuşlar vardı gerçi hala da var Mavi magiruslar. Belediye ve halk otobüsleri de vardı ve ring yaparlardı. Dolmuşa binip şehir merkezine indim. Taşradan şehir merkezine nadir olarak inerdik. Şehrin merkezi kalabalık, kalabalık her yer kalabalıktı. O gün Orhan Veli’nin Macera şiirindeki dizeleri geldi aklıma. “Büyüdüm, işsiz kaldım aç kaldım; Para kazanmam gerekti; Girdim insanların içine, İnsanları gördüm.” Elimdeki adresi karşıma çıkan ilk simitçiye sordum. Şu duraktaki Bindokuzyüzonyedi numaralı otobüse binersen oraya varırsın dedi. Durağa giderek bekleme başladım. Bir süre sonra bindokuzyüzonyedi numaralı otobüs geldi. Durakta bekleyenlerle bende bindim otobüse. Ücretimi biletçiye uzattım. Bilet kesen muavine adresi sordum bana Onbir durak sonra adresin olduğu yere varabileceğimi söyledi. Otobüs hareket etti. Otobüsün arkasına geçtim, otobüs kalabalık değildi. Sahi o zamanlar bilet ve biletçiler vardı. Sonradan otobüs bandrolleri ve daha sonra manyetik kartlar çıktı. Her durağı sayıyordum. Bir, iki, üç, … onuncu duraktan sonra ayağa kalktım ve duracak yazan butona bastım. Nihayet onbirinci duraktaydım. Otobüs yavaşlayıp durdu ve tıslayarak kapı açıldı ve ben indim. Benim inmemle birlikte otobüsün kapısı tekrar tıslayarak kapandı ve hareket etti. Kağıda baktım. Yedi nolu sokakta idi varacağım yer. Ben ise henüz birinci sokaktaydım. Sokaklar sola doğru artıyordu. Teker teker ilerledim caddede. Birinci, ikinci, üçüncü, … altıncı ve yedinci sokak işte bu sokaktaydı işyeri. Tekrar adres kağıdına baktım. Kasım apartmanı onbir / onyedi yazıyordu. Sokakta sağ kolda çift sol kolda tek numaralı binalar sıralanmıştı. İlerledim ve karşımdaydı apartman. Yolun karşısına geçtim. Kırmızı ve sarı renklere boyanmış bir binaydı. Apartmanın dış kapısında Yedi numaranın karşısındaki zil butonunu bulup bastım. Bir süre sonra kapı otomatı sesi duyuldu, kapı açıldı. Apartmana girdim, her katta tek daire vardı. Asansöre bindim. Düğmeye basıp yedinci kata çıktım. Kapı zilini çaldım, bir sekreter açtı buyur etti içeriye. Tam randevu saatinde gelmiştim. Bir form verdi bana doldurdum. İş görüşmesi yapacağım kişinin odasına kadar eşlik etti. Mülakat gayet olumlu geçmişti, tabiki bana göre. Sonra biz sizi ararız diyerek nihayetlendirdi iş görüşmesini. Teşekkür edip ayrıldım o bürodan. Geriye doğru, geldiğim güzergahtan geriye doğru otobüs ve dolmuş serüveni ile tekrar evimize ulaştım... Bugün düşünüyorum da bizim o zamanlar evimizde yada mahallemizde telefon yoktu ki, bana nasıl ulaşacaktılar. Gençlik işte tecrübesizlik... Orhan Veli demiyor mu malum şiirinin son dizesinde “İnsanları gördüm” Sahi, Orhan Veli gibi, sizin gibi ben de gördüm o insanları.