top of page

Her Mevsim Kış

              Dolmuş durağının yanındaki çay ocağından çıkan genç adam bir an için kapıda durdu. Montunun cebinden sigara paketini çıkartıp bir dal sigara aldı içinden. İki parmağının arasında yuvarladı sonra dudaklarının arasına aldı. Sağına soluna bakındı. Durakta sigara içen orta yaşlı adamı gözüne kestirdi. “Ateş var mı? Babalık” dedi. Orta yaşlı adam kendisinden ateş isteyen genç adama ters ters baktı. Paltosunun cebinden çakmağını çıkartıp çakmağı ateşledi ve çakmağını tekrar cebine soktu. Genç adam sigarasının dumanını içine çekti, havaya savurdu, sigarasını yakan orta yaşlı adama “Eyvallah babalık” diyerek uzaklaştı. Çakmakla genç adamın sigarasını yakan orta yaşlı adam gence kızgın kızgın başını sallayarak “Her mevsim kış” dedi. Bir tek yanında duran genç kadın duymuştu bu sözleri. Tüm bunlar olurken dolmuş da durağa yanaşmış, orta yaşlı adam ve kalabalık ite kalka dolmuşa binmiş, dolmuş ardında egzozundan çıkan mazot kokusunu bırakarak uzaklaşmıştı. Sadece genç kadın adeta büyülenmiş bir biçimde durakta kalmıştı.

              Dolmuş durağının yanındaki çay ocağına yaşlı bir adam girdi, eskiden memur olduğu her halinden belli bir adamdı. Siz görmediniz ama cebinde parabellum marka 7,65mm bir tabanca saklıydı. Geçenlerde bir tanıdığı aracılığıyla silah kaçakçılarından almıştı. Halkalıda, ıssız bir şosede. Yaşlı adam içeriye girdikten tam bir dakika sonra içeriden silah sesi duyuldu. Durakta bekleyen genç kadın saymıştı peş peşe dört el dördüncüsü biraz daha geç patlamıştı. Sonra tabanca tutukluk yapmıştı kaçakçılardan aldığı tabanca çakma çıkmıştı. Demek ki Parabellumu taklit etmişlerdi. Bağırış, çağırış kapladı ortalığı. Tabancasını ateşleyen yaşlı adam kapıdan ilk çıkmıştı. Çıktığında elinde tabanca yoktu. Atmıştı ortalığa kesin. Olanları bir tek genç kadın görmüştü, elinde eldiveni vardı, gecen yıl akciğer kanserinden ölen karısı örmüştü yıllar önce. İyi işte tedbirliydi en azından parmak izi bırakmak istememiş olacak. Ama sağ eliyle göğsünü tutuyordu. Dördüncü silah sesi ateş ettiği adamın silahından çıkmış olmalı. Bloğun kösesini dönemeden düştü yere. Kadının dudakları kıpırdadı. “Her mevsim kış” der gibi, dua eder gibi kıpırdadı. Dudaklarında siyah renkli ruj, parmaklarında siyah renk oje, başında siyah renkli kürk bir kalpak, diz kapaklarının altına kadar inen siyah deri bir pardösü ve diz kapaklarının üzerine kadar çıkan uzun siyah bir çizmesi. Baştan aşağıya siyahlara bürünmüştü. Benim gibi sizde dikkat etseydiniz, o anlarda, kadının dudak kıpırdatması anlarında gözlerindeki hüznü görürdünüz.

              Dolmuş durağının yanındaki çay ocağı ve çevresinde korku, panik, kargaşa hâkimdi. O küçük çay ocağında ne kadar çok insan varmış öyle. Polis arabaları, ambulans, sirenler, sirenler. Sedye ile çıkarttılar yaralıyı. Her yanı kan içinde. Acıdan bağırıyordu, ana avrat küfrediyordu kendisini vuran yaşlı adama. Köşe başında yere düşen yaşlı adam ise ölmüştü oracıkta. İçerden her çıkan tabancayı ateşleyen yaşlı adamın, tabancayı ateşlemeden önce “Her mevsim kış” diye bağırdığını söylüyordu.

              Dolmuş durağında yalnız başına bekleyen genç kadın duraktaki banka oturdu. Oturma denemezdi bu yaptığına, çökmeydi onun yaptığı. Bir süre sonra ortalık sakinleşti. Yaşlı adamın öldüğü yerdeki kan izi deterjanlı su ile yıkanmış. Çay ocağı yine müşterilerini ağırlamaya kaldığı yerden devam etmeye başlamıştı. Yani kısacası her şey rutine bağlanmış, durak kalabalıklaşmıştı yine. Banktaki genç kadının yanına orta yaşlı bir kadın oturdu. Çantasından bir sigara çıkarttı. Çakmak aradı çantasından buldu ve yaktı. İlk nefesini çekti, ilk dumanını savurdu atmosfere. Göz ucuyla yanında oturan genç kadına baktı. Genç kadın sessizce ağlıyordu. Çantasından lavanta kokulu kâğıt mendili poşetinden çıkartıp şefkatli bir anne gibi kadının gözyaşlarını sildi ve bir başka mendili eline tutuşturdu. Ağlama der gibiydi her halinden, şefkatinden. Uzak bir şehirde üniversitede okuyan kızı ile önceki gece telefonda konuşurken kızının söylediği ve gün boyunca aklından bir türlü çıkmayan “Her mevsim kış.” sözünü bu genç kadına demedi, diyemedi. Sigarasını yarım bıraktı, yere attı, sosyete pazarından aldığı ucuz ayakkabısının ucuyla ezdi. Banktan kalkıp gelen dolmuşa bindi. Genç kadını kendi iç derinliğinde yalnız başına bırakıp, kendi derinliğine doğru dolmuş halkıyla birlikte yol aldı.

              Genç kadın dolmuş durağında saatlerce öyle kaldı. Durak, çay ocağı, kaldırım, cadde zaman geçtikçe ıssızlaştı. Kent geceye teslim oldu. Ertesi sabah gün ağardığında çay ocağını açmaya gelen çocuk bankta budu genç kadını. Avucunu yumruk biçiminde sımsıkı tutmuş, gözleri derinlerde kaybolmuş bir biçimde. Hemen ambulansı çağırdılar. Sağlık ekipleri geldiğinde henüz yaşıyordu. Elini zorla açtıklarında, genç kadın son nefesini verdi. Avucunun içinde bir not kâğıdı vardı. Kâğıtta “Her mevsim kış” yazıyordu. Anlaşılan o ki yüreği bu sızıya dayanamamıştı.

Bu sitede yayımlanan öykü ve yazıların bütün hakları saklıdır, izinsiz kullanılamaz.  Muhammet Demir ©2016 

  • Facebook
  • Twitter
  • YouTube
  • Pinterest
  • Tumblr Social Icon
  • Instagram
bottom of page