

Kum Gibi
Dışarıda geceden beri yaÄŸmur yağıyordu. Bilgisayarın başına geçmiÅŸ yıllar sonra dostluklarıma kaldığım yerden devam ettiÄŸim arkadaşıma bir öykü için taslak hazırlıyordum.
“YaÄŸmurda sırılsıklam olmuÅŸ üç arkadaÅŸ e-mail profilindeki resmin gibi üç arkadaÅŸ. Belki de o günden baÅŸlayabilirsin. FotoÄŸraf albümüne bakarken bu fotoÄŸrafla karşılaÅŸmışsın örneÄŸin. Belki bir piknik sonrası, belki bir ziyaret sonrası. Muhakkak kırda bir yerde. Orta Anadolu da bir yer. Sığınacak bir yer yok. Ya da bir kulübe var ilerde, çok ilerde bir yerde. Kulübeye ulaşınca bir ateÅŸ yakılacak. Ortalığı önce hafif bir duman kaplayacak. AteÅŸ harlanacak. Muhakkak kahkahalar patlatılacak. Åžakalar yapılacak. Anlamsız bir ÅŸarkıya baÅŸlayacaksınız. ‘Çadırımın üstüne şıp dedi damladı, çadırımın üstüne şıp şıp dedi damladı, çadırımın üstüne şıp şıp şıp dedi damladı...’ gibi bir ÅŸey. Uzayıp gidecek. Uyku bastıracak... Dışarıda yaÄŸmur bir süre sonra dinecek yerini hafif bir güneÅŸ alacak. Ve sonrası GökkuÅŸağı…”
Daha fazla devam edemedim. Bilgisayarın başından kalkıp çocuklarımın yanına gittim. Çocuklarıma; “Mahallede kızlı erkekli arkadaÅŸlarla yaÄŸmur dinince çivi ile pes denilen bir oyun oynardık.” Dedim. YaÄŸmur dinmiÅŸti. OÄŸlumu ve kızımı yanıma alıp dışarıya çıktım. “Burada beni bekleyin” dedim çocuklarıma. Kömürlükten bir çivi aldım en uzunundan. “Hadi size bu pes oyununu öÄŸreteyim dedim.” Çocuklarımla pes oynamaya baÅŸladık. Çocuklarımın gözlerinde kendimi gördüm. Sevindim. EÅŸimin “Hadi gelin sofra hazır” seslenmesiyle daldığımız oyundan uzaklaÅŸtık. “Hemen geliyoruz.” Dedik hep bir ağızdan. “Hadi çocuklar eve geçelim geç oldu baÅŸka bir yaÄŸmurlu gün sonrası devam ederiz…”
​
Eve girer girmez tekrar yaÄŸmur baÅŸladı. Yemeklerimizi hep beraber yedik. Çocuklar erkenden yattı. EÅŸim bu günün anısına keyif çayı demlemiÅŸti. Keyif çayımızı içtik. EÅŸim çayı nadir içerdi. İçince de keyfini çıkartarak içmeyi severdi benim gibi. Ama ben oldum olası çay içmeyi severim. Çokça eÅŸim ve ÅŸimdilerde nadir olan dostlarım ÅŸekersiz çay içmeme ÅŸaÅŸarlar. Alışkanlık yapmıştır bende ÅŸekersiz çay içmek. Kendimi en zor koÅŸullarda yaÅŸamak için alıştırdığım o eski günlerimin, o havai günlerinin, o adanmışlık günlerinin bir eseridir halbuki. Ancak uzun süredir eÅŸimin kendime yarattığı bu konfora alıştım galiba. Önceleri bu yeni hayatıma adapte olmakta zorlanmıştım.
​
O çayın bahane olduÄŸu gecelerde eÅŸiyle saatlerce mırıl mırıl konuÅŸurlar. Belki konuÅŸtukları incir çekirdeÄŸini doldurmayacak ÅŸeylerdir ama olsun. Her seferinde bu uzun sohbetlerinden eÅŸi de kendisi de mutlu olarak kalkarlar, yenilenirler, hayata daha sıkı baÄŸlanırlar. DeÄŸil mi ki oÄŸlu ve kızı ile birlikte eÅŸi vardır bu hayatta. Onlar kendi küçük ailelerine "Koskocaman küçücük bir aile" diyorlar. Adamın biricik amacı bu olmuÅŸtur, onca badireden, çileden, mücadeleden sonra. Tıpkı selin ardında bıraktığı kum gibi. Adam eÅŸi yattıktan sonra bir iki cümle daha yazmak için bilgisayarının başına geçti. Ama tek bir satır dahi yazamadı. Bilgisayarı tekrar kapatıp. Yatağına uzandı. Kendini uykunun kollarına teslim etti.